Her Çocuk Masal Sever

OKUL KUPASI

O gün,  Yiyecekler Kasabası’ndaki öğrenciler arasında büyük bir hareketlilik yaşanıyordu.Yaz tatiline yalnızca beş gün kalmıştı. Okul yöneticileri yıl sonu yaklaşırken, neden bir şenlik yapmayalım, diye düşünmüş olacaklar ki öğrenciler arasında bir müsabaka düzenlemeye karar vermişlerdi. Günlerdir hazırlanan sebze ve meyveler ile abur cuburlar arasında kıyasıya bir mücadele olacak gibi görünüyordu.

  

Sabah 10.00’da başlayacak eğlence ve oyunlar, öğleden sonra 15.00’te sona erecekti. Gün boyunca ip atlama, çuval içinde zıplama ve halter kaldırma yarışları yapılacaktı. Yarışmanın sonucunda dayanıklı ve sağlam olan yiyecekler, kupayı evlerine götürecekti. Kupa alabilmek ise çok önemliydi. Yarışma günü gelene kadar, hafta boyunca okuldaki yiyecekler birbirlerine meydan okumuş, yarış gününün gelmesi için sabırsızlanıyorlardı.

 Sonunda beklenen gün gelip çattı, güneş gökyüzünde pırıl pırıl parlayıp herkesin gözünü kamaştırırken kuşlar da ağaçlarda cıvıldaşıyordu. Yarışacak öğrenciler iki takıma ayrılmıştı. Kızarmış patates, bisküvi ve sosisten oluşan ilk takım kendine kırmızı rengi seçmişti. Takımlarının bayrağında kocaman bir şekerleme resmi vardı. Muz, havuç, lahanadan oluşan takım ise yeşil renkliydi ve bayraklarına kalp şeklinde bir çilek kondurmuşlardı.

 Heyecanla beklenen yarışma başlamıştı. İlk oyun ip atlamaydı, kırmızı takımdan bisküvi, yeşil takımdan lahana oyun sahasına geldiler. Tam on dakika boyunca ara vermeksizin ip atlamaları gerekiyordu. Tribünlerdeki diğer öğrenciler hiç durmadan tezahürat yapıyor; abur cubur tarafındaki sucuk, gofret ve krakerler, bisküviyi desteklerken; meyve sebze tarafındaki brokoli, elma, pırasa ve diğerleri lahana için şarkılar söylüyordu. Düdük sesiyle birlikte yarış başladı. Hakem kronometreyi tutuyor, okulun yarısı lahana diğer yarısı da bisküvi diye bağırıyordu. Dakikalar ilerledikçe bisküvinin nefesi kesilmeye başlamış suratından ne kadar da zorlandığı belli oluyordu; diğer yanda lahana ise ilk başladığı sakinlikte ip atlamaya devam ediyor, takım arkadaşlarına göz kırpıyordu. Beşinci dakikanın sonuna gelmeden bisküvi yüzüstü yere kapaklanıverdi. Hakem düdüğü çaldı ve takım arkadaşları bisküviyi kollarından tutup bir sandalyeye oturtuverdiler. Zorlukla nefes alıyordu ve konuşacak gücü kalmamıştı. Diğer yanda lahana ise yarışmayı kazanmanın sevinciyle takım arkadaşlarının yanına koşup hepsine teker teker sarıldı.

 Sıra çuval içinde zıplama yarışına gelmişti. Takımlar saha kenarında yerlerini almış, yarışacak olan kızarmış patates ve havuç ise sahanın ortasında düdük sesini beklemekteydi. Tribünlerdeki yiyecekler, takım arkadaşlarına destek olmak için hoplayıp zıplıyor, heyecandan kimse yerine oturamıyordu. Abur cuburlar, kızarmış patatesin oyunu kazanacağına çok emindiler. Tam 50 metre boyunca zıplayacak olan yarışmacılar düdük sesiyle birlikte karşılarındaki bitiş çizgisine doğru bakarak zıplamaya başladılar. Sahanın zemini yemyeşil çimendi, bitiş çizgisinde takım arkadaşları var gücüyle arkadaşlarının adını bağırıyor, kimin galip geleceğini heyecanla seyrediyorlardı.. Yarışın ortasına doğru havuç ve kızarmış patates başa baş giderken birden kızarmış patatesin yüzü kıpkırmızı oldu! O da ne? Kızarmış patates ortasından ikiye bölünüyordu ve daha fazla dayanamayarak yere devriliverdi. İlk önce ne olduğunu anlamayan havuç yarışmaya devam etti ve aradaki mesafeyi iyiden iyiye açmışken kızarmış patatese bir şey olduğunu anladı. Kafasını çevirince rakibinin yerde yattığını gördü ve geri dönüp kalkmasına yardımcı oldu. Çuvalından tuttu ve bitiş çizgisine kadar ona yardım etti. Havucun yapmış olduğu bu centilmence tavırdan dolayı okulun tüm öğrencileri kendisini uzun uzun alkışladı. Abur cuburlar ise tedavi olması için kızarmış patatesi revire taşıdılar.

 

Sırada günün son ve en çekişmeli oyunu olan halter kaldırma vardı. Abur cuburlar en azından bu oyunu kazanmayı çok istiyorlardı. Sosisin karşısında yarışacak olan rakibi muzdu. Kaldıracakları halterin ağırlığı okulun müsabaka tarihindeki en ağır olanıydı, yani bu yeni bir rekor olacaktı. İki yarışmacı da coşkulu tezahüratlar arasında sahaya çıktılar. Kurala göre ikisi de halteri aynı anda kaldıracak, en uzun süre halteri havada tutmayı başaran yarışmacı oyunu kazanacaktı. Muzun da sosisin de heyecanı yüzlerinden okunuyor, alınlarından terleri şıpır şıpır damlıyordu. Vakit geldiğinde halterlerinin yanında yere doğru eğilip halterlerinin barını sıkıca kavradılar. Kulakları düdük sesindeydi, kalpleri yerinden çıkacak gibi atıyordu. Vee… Düdük sesiyle birlikte ikisi de tüm gücüyle halterlerini kaldırmaya çalıştılar. Muz şimdiye kadar ki en ağır halteri kaldırmak için tüm gücünü bir noktaya toplamış, kollarını havaya kaldırmayı başarmıştı. Sosis ise tıpkı muz gibi konsantre olmuş, halteri havaya kaldırmayı başarmış ancak kaldırır kaldırmaz halterin ağırlığını taşıyamayan vücudu sırt üstü mindere düşüvermişti. Birden hakemin düdüğünü duyan muz kazandığını anlayınca, avuçlarını açıp halteri yere bırakıverdi. Takım arkadaşları mindere doğru koşmuş, çoktan muzu havalara kaldırıp, göğe doğru atmaya başlamışlardı. Son yarışmanın da bitmesiyle birlikte yarışma alanı artık tam bir parti yerine dönüşmüştü. Meyve ve sebzeler dans ediyor, şarkılar söylüyorlardı. Abur cuburlar tarihlerinde hiç görmedikleri en ağır yenilgiyi almışlar ancak rakiplerini tebrik etmeyi ihmal etmemişlerdi.

 

Bir süre sonra okul müdürünün yaptığı anons ile birlikte takım oyuncuları kupalarını almaları için kürsüye davet edildiler. Muz, havuç ve lahana yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile kupalarını okul müdüründen aldılar ve havaya kaldırıp zıplamaya başladılar. Belli ki o yaz tatili çok güzel geçecekti…

 

 

 


 


IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.